3 Ocak 2011 Pazartesi

Sarıkamış,1936 tarihi ile karşımıza çıkan fotoğraftaki öykü uzun, yaşam ise çok kısa. Bu kısa yaşama bağlı büyük fotoğraf nasıl okunur? On ikinci yazı

Bugün yine Kars Platosu'na gidiyoruz. Altımızda Doğu Ekspresi! Umutlu düşler.. düş kırıklıkları, acı, sevinç, ayrılık, kavuşma hayalleri nereden nereye... bakın yine Anadolu'yu bir uçtan öteye uça uça geçiyoruz...

Sarıkamış 1936 logosu ile, bu bir blog işte, hayal değil mi... Bizleri oralara uçuracak! Evet! Sarıkamış 1936 ile bugün, Soğanlı Yaylalarına, Coruh Kanyonlarına gidiyoruz.

Bugün, bu ailenin geride bıraktığı o topraklara, Soğanlı Yaylalarına, Coruh Kanyonlarına gidiyoruz. Tarih olan topraklar orada.

Logo fotoğrafta olan; Cemal (1924-2004), Kemal (1926-2010), Kirem (1928) ve Celal (1930), dört erkek ve büyükleri abla Belkıs (1922-xxxx) adlı beş kardeşten bu satırların yazarına ulaşan veri tabanı keşif masasında birikmeye başladı. Yol ve yolculuk ve efsaneler de sıklaştı.

Bunun için bir de keşif masası var. Evet bu gerekiyor! Çünkü ilerlemek için Doğu Ekspresi de olsa, bizi oraya, veri tabanına götürecek araçlar gerek. Yol, yolcu, söylenceler.. efsanelerle yoldayız yine.
2009 Kasım ayı içinde Kapadokya’ya giderken yolumuz Ankara’dan geçti. Raci Bey ‘Soyaile’ kahvaltısına konuk etti bizi, gelenlerle tanıştık. Biz de ‘Oğuzlardan Günümüze Türkçenin Serüveni’ başlıklı bir sunum yaptık o gün.

Kasım sonunda döndük ve bu konu taşmaya başladı. Aralık ayı içinde ilk yazınsal metin aktı! 9-10-16-24 Aralık 2009 tarihlerinde arka arkaya dört yazı, arka arkaya geldiler. Yol, yolcudur! Yolcu olan yoldur, aslında! Bu felsefe kalemin mürekkebine ara vermedi ve 2-4-13-20 ve 22 Ocak 2010 tarihlerinde ise beş yazı daha su gibi aka aka masa üstüne indi.
İyi de şimdi neredeyiz, diye bir soru var. Sanırım bu arada tren hızla ilerliyor.

Pasinler Ovası, Erzurum, Horasan’ı geçtik Sarıkamış yaklaştı! Şimdi neredeyiz? Bu soru yanıt bekliyor. Çalışma masasında bu soru da var. Sarıkamış 1936 şöyle gelişti: 10 Aralık tarihli ikinci yazıda bakın ne dedim.

‘Sarıkamış 1936 tarihi ile karşımıza çıkan fotoğraftaki öykü uzun, yaşam ise çok kısa.’ İyi mi! Böyle bir itirafla konu kapanmalı, değil mi? Bu betimden sonra geriye ne kaldı?
Şu kaldı! Bu fotoğrafı nasıl okuyacağız, sorusu! Tren de tıpkı bu soru gibi bir ara yolda kaldı bereket kırmızı şapkasıyla makasçı taş duvarlı konutundan sakin adımlarla çıktı da yol verdi.

‘Anlatıcısını uzun yıllar sabırla bekleyen bu fotoğraf ise anılarda kaldı. Bakın! Birinin kırmızı şapkasıyla taş konutundan çıkıp makas çevirmesi, anılara duran an'a yol vermesi gerekmez mi?

Oysa ’bu fotoğrafta bir tarih var,’ dedim. Evet işte bugün buna devam ediyoruz. Bir yıl önce; ‘bu bir açılım tasarımı,’ diye gündemi keşif masasına verdim. Yazıların üzerinden sarsıntılı bir yıl geçti. Döndüm o yazıları bir kez daha okudum bir yıl sonra. Hiçbir şey yer değiştirmedi.

Bakın bir şey daha var! Soyaile, üçüncü kuşak kişilerin etki ve tepkilerini almak üzere; ‘Açılım, insanın ilkin kendi içselliğine açılmasıdır,’ dedim. Açtık, fotoğrafı okuduk diyelim!

Ne güzel, hepimiz güzel Türkçe biliyoruz da! Okumayı nasıl bir dilmaçlıkla çevireceğiz ve kendi öznel okuma yöntemimizi genel bir okuma düzeyine indirgeyip ortak bir dil paydası altında kamuoyunun da okumasını nasıl sağlayacağız,’ dedim.

‘Ortak bir dil paydasının’ altını çizdikten sonra, tarih bilinci olmazsa dil bilinci olmaz, dedim. İşte bundan sonra veri tabanı oluşmaya başladı. Ben de konuyu, demlensin diye süreye yaymaya bıraktım. Nasıl, buraya kadar iyi mi? İyi! Öyle ise közü mangala, cezveyi köze sürüyorum.

İlk birkaç yazı ardılı şöyle bir mektup yazdım; ‘Sevgili Raci Bey, Evinizde geçen yeni yıl karşılamasını içeren aile fotoğraflarınız ve iletiniz geldi. Neşeli ve mutlu olmanız sevinç verdi bize.

'Sarıkamış 1936 /../ yazıları ile ilerledi. Fakat Sarıkamış 1936 blog, öteki bloglar gibi serbestlik içinde yazılmıyor. Bir anlamda soyailenin de otokontrol yapması, yanlışı ortadan kaldıracaktır. Bu nedenle, Sarıkamış 1936 blog, iyi izlenirse, benim açımdan yanlış payı da o kadar az olur.'
Değerli İzleyici,

Burada kantarın topuzunu az yukarıya alıyorum! Kantarın topuzunu kendim için yukarı alıyorum, kimse alınmasın!

Bu ne demektir? Tarih bilinci olmayan toplumlarda dil bilinci olmaz, demektir. Dil/yazım bilinci olmayan toplumlar ise silinir gider. Yazı, edebiyat bilinci, yurt bilinci ve bunlara taban verisi olan belge ve arşiv bilinci de olmaz. Bunlar birey açısından olduğu kadar aile ve toplum açısından gerekli özveriyi ister, demektir. Bir dakika dahası var!

İşin magazin yanı bir yana, geride belge bırakmak bir anlamda tarih bilinci ister. Sarıkamış 1936 girişimi ancak tarih bilinci olan bireyler için yanıta değer olacaktı. Şöyle ki, bu tür girişimlere katılımcı yanıt, tarih bilinci olan toplumlarda ortaya çıkar. Beklediğim geldi.
“Merhabalar Tekin Abi,
“Öncelikle hemen şunu söyliyeyim: ellerinize zihninize sağlık. Sarıkamış bloğu güzel bir sürpriz oldu. O fotoğraf gerçekten kitap yazdırır, günlerce konuşturur. Fotoğrafa ait daha çok ipucunun çıkması gerekiyor. Bizden sonraki kuşak /../ fotoğrafı belki görmüş olabilirler, ama sizin yaklaşımınızla 'odaklanma' enerjisi ortaya çıkıyor. Bu nedenle de size çok teşekkür ediyorum.

Ek'te gönderdiğim 2002 tarihli ‘soyaile’ isimli yazımda işaret ettiğim güzel düşünceler, sayenizde ortaya çıkıyor.“O yazımda (2. paragraf) demişim ki: ‘..ailemiz içindeki entellektüel zihinsel güçlerin kendi tasarrufları dahilinde uygun kişi ve konulara – muhtelif ölçülerde - alaka göstermeyi arzulamaları, elbette güzel ve doğru bir düşünce tarzı olsa gerek.’

“Güzel çalışmalarınız bizlere örnek oluyor; yazılarınızı keyifle okumaya devam ediyoruz... Çalışmalarınız için daha fazla enerji diliyorum. Ahmet Raci Göktaş”

Değerli İzleyici...

Sevgili Raci Bey’in dilediği ‘enerji’ 2010 yılının son iki gününde geldi. Üst üste beş yazı durmadı aktı.
http://karstekinsonmez.blogspot.com/ 27 Aralık 2010
http://aktifetkin.blogspot.com/ 28 Aralık 2010
http://tekinsonmez.blogspot.com/ 29 Aralık 2010
http://karstekinsonmez.blogspot.com/ 30 Aralık 2010
http://sarikamistekinsonmez.blogspot.com/ 03 Ocak 2011

İyi de 2010 yılı Ocak ayı ortalaması neden düştü ve neden son günlere kaldı o birkaç çalışma? Çok sarsıntılı bir yıl geçti. Bununla birlikte bakın ne oldu! Bir veri tabanı oluştu.

Keşif masası, diyorum, verilerin coğrafi tabanı ise bugünkü fotoğraflar. Şöyle ki bu aile bu topraklardan geçti...

Farkında mısınız bilmem! Bir şey daha oldu! Doğu Ekspesi yolculuğu; Kars Platosu, Soğanlı Dağları ve Coruh Kanyonları'na bu görüntüler usulca sokuldu!

Dağ, ova, akarsu, elli milyon yılda oluşan kocca plato bizi bekliyormuş meğerse.

Davul zurna, bir alay çocuk arkada allı yeşilli kızlar da, kağnılar gelinciklerle süslenmiş, yaşlılar otursun diye otlarla minder serilimiş, kilim, cicim, cirit atan ergenler.. hepsi de var. Bardız Yaylası’ndan Çakır Baba’ya doğru gidiyorlar.

Sevgi, içtenlik...
Tekin Sonmez, Stockholm 3 Ocak 2011 Fotoğraflar: Tekin SonMez
Not: Alt ortada geniş görsellik Bardız, yayladan.. karlı dağ fotoğraflarının ayrı, yeşil yayla fotoğraflarının ayrı çekim öyküsü var bu satırların yazarı için. TS.

23 Temmuz 2010 Cuma

Sarıkamış 1936; Sanat gözü olan tek merkezin bakış açısı ve on dört kişinin yansıdığı bu fotoğrafa biz nereden bakacağız; On birinci yazı

Bu fotoğrafta ne var? Bu konuya neden dönüyorum? ‘Fotoğraftaki her bir birey üzerinde tek tek çalışan bir sanat gözü var,’ dedim önceki yazılarda. Karşısında kıpır kıpır on dört çift göz!

Bu sanat gözü olan tek merkezin bakış açısı ve, on dört çift gözün baktığı, on dört çift bakış açısı bu fotoğrafta söz konusudur. On dört çift göz, tek bir noktaya doğru kesik çizgelerle yaklaşıyor. Bir imgelem! Dalgalı bir deniz imleyelim. Bu, tek olan sanat gözü, dalgalı bir denizde ufka bakıyor. Ufukta ne var?

On dört çift göze bağlı on dört kişi dalgalar gibi kıpır kıpır kabarıp iniyor, iniyor kabarıyorlar. Sesler de var. Fakat o tek gözle bakan, o sesleri işitmeyecek ve çalkantılı denizdeki on dört kişiyi bir açıda donduracak. Şimdi tek göze, doğru yansıyan on dört ayrı imge var kaşımızda.

Her imge, ayrı bir çağrışım verir bakanlara. On dört ayrı imgenin karşısında bir sanat gözü ise fotoğrafçıdır. Bu fotoğrafa dönüp bu açıdan bir kez daha bakalım.

Değerli İzleyici,

Bu fotoğrafa nasıl bakacağız? Sözlükler var; İmge, eski sözde, hayal! Düş diyenler de olur. İmge konuya yaklaşımı kolaylıyor. İm kökü ile, imza gibi bir yere de götürüyor bizi.

İmge/imgelem ilk oraya çıktığı yerden kopmuştur. Çıkış yeri anlık durumdur. Fotoğraf çekildikten sonra kişiler/objeler yer değiştirir. O görüntü oradan koparak ortaya çıkar, geride kalır gibi görünür hem ileriye doğru gider. Artık imgedir o.

Her imge, karşıdan bakan için ayrı bir görme biçemi verir.

Görme biçemi, kendine özgü bir görme olduğu için farklı bir efekt/etki imgelemi ile göreni uyarır. Her kişi farklı bakar.

Burada izlediğimiz büyük fotoğraf mekanik bir kayıt değil.On dört ayrı imgeyi bir erek çevresinde toplayan bu düzen, fotoğrafçının sınırsız sayıda görünüm olanakları arasından seçmiş. Kişilerin yerleri ve giyitleri ile sınırsız sayıda seçim yapabilir. Her değişme farklı izlenim verir imgeye.

Bu bir düzenektir. On dört ayrı imgeyi bir erek çevresinde toplayan fotoğrafçı, o görünümü kendi açısından bakarak seçmiş. Bu fotoğrafın mekanik kayıt olmayışının bir nedeni budur. Fotoğrafçının bakış/görme perspektifi onu oradan alıp, kalıcı imge bütünü olarak objektifle dondurmuş.

Geometri bilenler, dümen ve karşıdaki çalkantılı deniz perspektifi ile ortaya çıkan açıların, gören merkeze doğru bir üçgen olarak fotoğrafçıya yansıyışını hayali çizgilerle izleyebilir. Fotoğrafçının görmesi ve karşıda görülenler bir perspektif konusudur. Ressam plastik malzeme üzerinde yansıladığı objelerle ve kullandığı renklerle bunu yapar.

Fotoğrafçı, çektiği objedeki nesne yer ve durumlarını değiştirerek yapar bunu. Seçim burada ortaya çıkar.

Algı efekti de bu görme biçemine bağlıdır. Karşımızda on dört kişinin yer aldığı bir imgeler toplamı var. Bu bizim imgemiz değildi ilk başta. Bu imge onları gören ve fotoğraf olarak çeken kişinin, sonradan bize ulaşan kaydıdır.

Fotoğrafçı nasıl gördü, nasıl görmek istedi ise onları bu çerçevede kaydeden kişi oldu. Bir kayıt düzeneği var. Kaydı yapan kişinin kendine özgü görüşü, işte bu görüş onun bu fotoğrafı sanat düzeyine çıkaran bireylik yetisi oldu.

Bu bireysellik bilinci, sanatta biricik olanı, ötekilerine benzemez olanı araştırandır. Sanatçıdaki bu benzemezlik, biricik olma bilinci, Avrupa’da Rönesans ile ortaya çıkar.

Sanat tarihi bilinci bu fotoğraftla bize ulaşan imge gücünü yaratır. Bu büyük fotoğrafa yansıyan mimari bütünlük, bu fotoğrafçı neden önemli sorusuna yanıt veriyor.

İyi de bu fotoğrafa nereden bakacağız? Her birey kendisi olan bir perspektiften bakar. Nereden bakılırsa bakılsın Sarıkamış 1936’da özgün olan bir yerdir burası.

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, 23 Temmuz 2010, Stockholm

27 Nisan 2010 Salı

Sarıkamış 1936 blog adresine otuz beş yıl yollarda kalan, labirentlerde yiten bir mektup nasılsa geldi; Onuncu yazı

'Fotoğrafta dört kardeş ve dördü de evli oldukları için dört çekirdek aile imgelemi var. Yepyeni özlükleriyle dört çekirdek aile imgelemi,’ diyerek 1936 Sarıkamış adlı blog kulvarında koşmaya ara verdim uzunca bir süre.

Evet! Özlükleriyle dört çekirdek aile imgelemi veren birisinden, bu satırların yazarına bir mektup var. Mektup uzunca bir yoldan gelmiş!

7.4.1976 günü ile ilk sayfasında belgesel simgeler taşıyan mektup neden bu denli gecikti bilemiyorum. Otuz beş yıl yollarda, belki de labirentlerde izini yitiren mektup, evet sonunda birkaç gün önce Stockholm’de beni buldu.

Ter içinde kalmıştı mektup ve ağlamaklı bir sesle, biraz da sesine nostalji tınısı vermişti ve postacı tarafından kapı boşluğundan içeri atıldığında, “oohh” diye ses çıkarmıştı.

Değerli İzleyici,

Bu ses üzerine dış kapıya yaklaştım ve yerde yatan mektubu gördüm. Mektup iki burun kanadını biraz da düşkırıklığı ile ve biraz da hüzünlenmiş olarak açıp kapatıyor ve göğüs kafesi derin derin inip kalkıyordu.

İlk başta algı pencereme yansıyan aynada, zihinsel olarak kavrayacağım hiçbir şey, bir simge ve belirti görünmedi.

Onu bir bekleyen de vardır! Her mektup, kendisini bir bekleyen vardır diye yola çıkar. Bu nedenle eski mektup zarflarında kanat simgeleri vardır. Mektup bu kanatlarla uçar ve bekleyene ulaşır türü söylenceler de işitiriz.

Aradan otuz kırk yıl geçse bile, tozlanmış raflardan yorgun bir kitap düşer, kurumuş cilt astarıyla kırışık bir sayfa açılır, çok çok tuhaf bir şey olur ve apansızın loş bellek duvarına 'erişir menzil-i maksuduna aheste giden..' dizeleri yansır.Sonunda nasılsa bir mektuptur, uzun yoldan gelmiştir, yanlış bir adres de olabilir ve tez elden böyle bir durumda hemen postahaneye gerisin geri iletebilirim ve gerçek adrese ulaştırılır, diye hızla düşündüm. Başkası için değilse yine de olsun ben onu konuk edebilir, ömrüm yettikçe kendisine bir yer verebilirdim. İster istemez zarfı açtım.

İşlek bir el yazısı ile kaleme alınmış üstteki yarım sayfada şunlar okunuyor; ‘Oturduğumuz köy Coruh Vadisi’nin başladığı Soğanlı Dağları'nın Kuzey Yamaçları arasında Coruh’un başladığı dere içindedir. Üzerimizden alev çıkararak geçen kurşunlardan ürker hemen içeri girerdik. Sonradan anlıyorum ki Doğumuzdaki tepelerde Rus, Batımızdaki tepelerde Türk Ordusu gece çatışmaları...’

Aşağıda gördüğünüz mektup, 1936 Sarıkamış logosundaki fotoğrafta en sağ uçta ayakta duran ve çekirdek ailenin en küçük kızı ile evlenen damattan geliyor. Böyle otuz kırk sayfa, küçük boy kağıtlara, iki yüzü de kurşun kalemle yazılmış mektubun ilk sayfasını birlikte izleyelim.
Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, Stockholm, 27 Nisan 2010

22 Ocak 2010 Cuma

Kars Platosu, Sarıkamış 1936, beş kardeşli çekirdek ailede kuzen evliliği yok ; Dokuzuncu yazı

Rönesans çağı portre görselliği çağrıştıran büyük fotoğrafa bakalım. Kars Platosu nüfus hareketleri için bu aile, burada örnek bir imgelem oluşturdu.

Geçen yüzyılın ilk yıllarında anne, baba; beş çocuk yedi kişilik bir çekirdek aile var.

Yedi kişilik çekirdek aileden dördünün burada bulunması ile bu fotoğraf çoğunluk belgeselidir. Yüz yıl önce tek eşlilik ve kadın erkek eşitliği olan bu ailede birinci, ikinci derecede aile içi evlilik de yok. Şöyle ki teyze, hala, amca, dayı çocukları; gelin ve damat yok.

Değerli İzleyici,

Bu fotoğrafta dört kardeş ve dördü de evli oldukları için dört çekirdek aile imgelemi var. Yeni özlükleriyle dört çekirdek aile imgelemi evet.

Yanda görülen üçüncü çocuğuna hamile ortanca kardeşle, yüzyıl başlarında yedi kişi olan çekirdek aile, 1936 öncesi gelin, damat, torunlarla yirmi üç kişidir.

Toplam sayı; dört erkek, üç bayan ve yedi çocukla on dört kişidir bu fotoğrafta görülenler. Bu fotoğrafta bir simge daha var; burada yedi erişkin kişiye karşın yedi çocuk görüyoruz.

İlk kuşak anne ve baba burada yok. Bu nedenle bu fotoğrafta görülen büyükleri ‘ilk kuşak’ diye adlandırıyorum. Burada görülen anneler ve babalar ardılı çocuklar ikinci kuşaktır.

Büyük ağbi, burada görülen beş çocuk ve görülmeyen en büyük kız çocuğu ile altı çocuklu baba, 1936’da yedinci kez baba olacak.

Arka planda ayakta duran iki kardeş (küçük kardeşin eşi burada yok) ve iki damat, dört erkek de 1936 yılında baba olacaklar. Aile dört artacak!

İki çocuğu, fotoğrafta iki uçta olan ortanca kız kardeş üçüncü çocuğuna hamiledir. En solda, yanına ablasının kızına alan ve elini tutan, ailenin en küçük bireyi, hemen arkasındaki erkekle bir yıl önce evlenmiştir ve o da ilk çocuğunu dünyaya getirecektir 1936’da.

Dokuz eksik sayıya karşın birkaç ay içinde doğacak olanlarla bu büyük fotoğraftaki imgelem sayısal açıdan on yedi kişiye yükselir.

Anne ve baba, iki; büyük abla, eşi ve üç çocuğu ile beş, küçük erkek kardeşin eşi ve büyük erkek kardeşin en büyük kızı ile, büyük aile fotoğrafında dokuz kişi eksik.

Eksik dokuz kişiye karşılık, burada on dört kişi var. Bu fotoğrafdaki aile toplam sayısına, (fotoğraftaki üç bayanın da aynı yıl doğum yapacağını göz önüne alırsak) aynı yıl üç kişi daha katılacak demektir.

Bu nedenle büyük fotoğrafta göreceli on dört kişi olan sayı aslında göreceli on yedi kişidir.

Üst fotoğrafta merkez, büyük ağbinin eşi, beşinci derece bile yakın olmayan ilk gelin, beş kardeşli çekirdek aileye yüzyılın ilk çeyreğinde katılır ve kısa sürede altı çocuk annesi olur.

Rönesans portre ressamlarına poz verir gibi 1936 Sarıkamış'ta görselleşen bu anne, üstteki fotoğraftan kısa süre sonra yedinci çocuğu dünyaya getirecektir.

Görüleceği gibi buradaki çekirdek aile sayısına doğumlar açısından bakılınca bu fotoğraf farklı bir anlam daha kazandı.

Kendi içinde birinci, ikinci, üçüncü derece aile/içi yakın geleneksel evlilik yapmayan bir aile var karşımızda. Mal ve iktidar bölüşümü, paylaşımı kaygısıyla yapılan aile içi, kuzenlerle evlilik yok ve bu açıdan bakınca bu fotoğraf çok farklı bir anlam daha kazandı şimdi.

Şimdi kağıt, kalem, kitap hışırtılarını bir an bırakıp geriye dönelim!

Salt rönesans çağı portre görselliği çağrışımına değil, yüzyılın ikinci çeyreğinde, Kars Platosu ile yüzü batıya dönük bu çekirdek ailenin nüfus hareketleri imgelemine de fazla yorum katmadan bu büyük fotoğrafa evet, bu büyük fotoğrafa bir kez daha birlikte bakalım.
Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez
Stockholm, 22 Ocak 2010

20 Ocak 2010 Çarşamba

Kars Platosu'nda tek eşli evlilik ve kadın erkek eşitliği, Sarıkamış 1936 beş kardeşli çekirdek aile; Sekizinci yazı

Arkaik dönemler, tarih öncesi Roma İmparatorluğu; I. Contantinus’un İstanbul’u Roma Başkenti (İ.S.340) yaptığı yıldan Osmanlı’nın çöküşüne dek bu topraklarda dünyanın en kanlı nüfus hareketleri oldu.

Kars Platosu koşullarında beş çocuklu tek eşli bir evlilik var. Yüz yıl önceye gidelim. Zorlu, kıran kırana nüfus hareketleri bölgesidir bu topraklar.

Burası Doğu Kapı! Öncesi Hititler, Hurriler, Urartular var! Altıncı yüzyılla erken Şaman proto/Oğuz ve Musevi Hazara nüfus hareketleri işte bu Doğu Kapı’dan Anadolu’ya dalgalar halinde sürdü.

Değerli İzleyici,

Soğanlı Dağları bu büyük nüfus hareketlerinin geçtiği topraklardır. Coruh Kanyonları, arkaik evrelerde bunca nüfus hareketleri için doğal güzergahlardır. Bir de Onbinlerin Dönüşü’nü ekleyebiliriz. Bakın, bu denli tarih sıkıcı gelebilir hepimize.

Bakın! Burada biraz duralım! Burada biraz da hayal kuralım! İmgelem! Burada bize ulaşan bir de öykü var. Boş yerlerin dolmasını bekleyen ‘puzzle’ diyelin buna. Bir bulmaca! Bunu birlikte oynayalım dilerseniz.

1800’ün ikinci yarısında doğan bir ekek var, bir de kadın. Bu iki kişi Kars Platosu’nda o yüzyılın dördüncü çeyreğinde Soğanlı Dağları eteklerinde, Coruh Kanyonları çıkışında bir yerde evlenirler.

Bu evlilik tek eşliliktir. Bu evlilik, çiftler ölünceye dek sürer. İnandınız mı? İnanmadınızsa, bir hayal de siz kurun, serüveni bol olsun! Nasıl olacak?

Ben de bilmiyorum! Şöyle ki bana göre... Bundan yaklaşık yüz, yüz yirmi yıl önce, tek eşli bir evlilikle dünyaya gelen beş kardeşli bir öykü bırakacak geride bu imgelem. Bir ütopya!

Soruyorum size de, bu topraklarda böyle tek eşli bir evlilik düşlenebilir mi? En azından anlatılara, söylentilere konu olanlara bakalım bir de... Bir de bu topraklara Kafkaslar'dan sürekli sel suları gibi akan insan ve nüfus hareketleri tarihine bakalım.

BİR;beş kardeş yüzyılın başında tek eşli bir evliliğin çocuklarıdır. Burada duralım!

Başka topraklarda, başka bir imgelem olsun bu kez! Londra, New York, Paris, Roma, Madrid, bir de Boston ve orada bir aile var. Joseph P. (1888 - 1969) Kennedy ABD, Londra (1940) Büyükelçisi. Rose Fitzgerald Kennedy (1890 - 1995) ile 1914’te evlenir. İlk çocuk 1915’te, ikincisi John F. Kennedy 1917’de doğar.

Bu tür bir imgelem çok mu abartılı olur size göre? Fakat bakın bu evlilikte dokuz çocuk ve bir de ABD Başkanlığı var.

Sarıkamış 1936’da gördüğümüz ‘aile büyüğü’ ağbi, merkez öyküde anlatıya giren tek eşli evlilik yapan bir çiftin ilk oğullarıdır.

Bu ‘aile büyüğü’nün izlediğimiz fotoğraf tarihinde, doğum tarihleri 1922 ile başlayan altı çocuğu var. Bir eksilme ile (ortadaki kız çocuğun erken ölümü) 1936 ile sonradan olacaklarla sayı dokuz olur. Benzerlikler nasıl!

Şöyle ki diyalektik evrilmeye göre ilk aile iki yüzyıllık bir tarihi olan Boston'da doğar, büyür ve yaşar. Bu fotoğraftaki aile ise Kars Platosu'ndadır ve kaç bin yıllık tarihi olduğu bilinmemektedir. Başa dönelim!

Kars Platosu koşullarında beş çocuklu tek eşli bir evlilik var. Bu BİR.

Bakın, bu tek eşli çekirdek ailenin ikisi kız, ikisi erkek dört çocuğu üstteki ana fofoğrafta derin bir öyküyü öykülüyorlar bizlere.

Okumamız için sırlar bırakmış geride. Evet! Anne ve babaları nedense bu fotoğrafta yoklar.

Buraya dek konu anlaşıldı. Tuhaf görülebilir olan, anne ve babanın tek eşli birliktelikle bu topraklarda böyle bir öykü bırakmalarıdır.

Şaşırdınız mı? Bu fotoğrafa baktığımızda bir gizin çözümüne imza atabiliriz!

Kars Platosu’nda önde oturan üç bayanın, yüzlerine yansıyan sırları okuyabildiniz mi?

Bir benzeri Paris’te olan, Londra’da olan, New York’da olan tek eşlilik bir yanda dursun!

BİR; anne ve babaları ile, tek eşli bir evliliğin çocuklarıdır bu çekirdek aile. Evet!

İKİ; tarih önüne erkeklerle eşit düzeyde çıkmışlar ki, kız çocukların yüzlerine vuran gizemli ışıkta bile bu eşitlik düzeyi okunabilir.

Evet! Yüz yıl önce bu ailede tek eşlilik ve kadın erkek eşitliği var.
Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez
Stockholm, 20 Ocak 2010

13 Ocak 2010 Çarşamba

Kars Platosu'nda sosyal doku, Sarıkamış 1936, beş kardeşli çekirdek aile, üçü kız kardeş; Yedinci yazı

İstanbul, Pera, Beyoğlu 1936 bir yanda dursunlar. Sarıkamış 1936 bir yanda beklesin. Paris, Londra, New York gibi kentlerde 1936 nedir ne değildir? Bakalım!

Bu fotoğrafta iki önemli toplumsal ve tarihsel öge var. BİR; bu aile bir çekim merkezidir.

İKİ; 1936, yönetici bir aile var karşımızda.

Bu aile, fotoğraf merkezinde gördüğümüz bir ‘aile büyüğü’ ile tarih sahnesinde yer alıyor.

Üç kız kardeşin evlilikleri, bu ailenin çekim alanının çekim gücünü yansıtır. Bu fotoğrafta okunabilen pek çok simge var. Bu fotoğraf Kars Platosu tarihinde batıya göç dinamiklerini oluşturan, şöyle ki nüfus hareketleri bağlamında yüzü batıya dönük özgün bir sayfa açar.

Değerli İzleyici,

Dördünü bu fotoğraftan tanıdığımız beş kardeşli bu çekirdek ailenin arka planına bakalım. Fotoğrafı düzgün okumanın pek çok yararı var.

Kars Platosu tarihini de bu düzlemde okuyacağız. Bu düzlemde ve saptırmadan okumayı sürdürdükçe yerel ve ulusal konumu ile evrensel koşulları da paralel bir kulvarda koşacağız. Evet hep birlikte paralel kulvarlarda okuyarak göreceğiz.

Yukarıda tanımlamaya gayret ettiğim merkezde gördüğümüz bir ‘aile büyüğü’ ile iki erkek kardeş önderliğinde bu aile tarih sahnesinde yer alıyor.

Evet! Günümüzde çokluk, ‘aile büyüğü’ ya da ‘kanaat önderi’ gibi tanımlar var. Sarıkamış 1936 imgeleminde bu doğal olarak var. Sarıkamış 1936’da çekim merkezi olma dinamikleri ile bu ailede ileriye dönük pek çok öge var.

Paris, Londra, New York gibi kentlerin seçkin yönetici kadrolarının giyim kuşam zevkiyle boy ölçüşecek konumdadır, Sarıkamış 1936’da görülenler.

Bu metropoliten kentlerdeki yönetici katmanların, topluma yön veren kadroların giyim kuşamı ile Sarıkamış 1936’da karşımıza çıkan giyim kuşam arasında benzerlik var.

Daha da zenginleşmek için ikinci dünya paylaşım savaşı hazırlıklarının yoğunlaştığı Berlin gibi Almanya kentlerine bakalım isterseniz. Seçkin, kalburüstü yaşam görselliklerine bakalım! İyi de bu nasıl oldu?

Sarıkamış 1936’da iletişim, haberleşme, moda, reklam, dünyayı ve toplumları sallayan TV düzenekleri yok. İyi de bu, Sarıkamış 1936 nesnel gerçekliği nasıl oldu?

Ülkenin ileriye dönük bakış açısı içinde kendileri olan, bireyler tek tek ve aile tümü birlikte arka planlarıyla kendileri oldukları için, bu aile çekim merkezidir.

Kendileri oldukları kadar, kendileriyle yetinebilen, işlek bir ekonomik altyapı ve Beyoğlu pazarı için üretim fazlası var ellerinin altında. Böyle olduğu için çekim alanıdır bu aile.

Beş kardeşli bu çekirdek ailenin üç kız kardeşinin, seçerek dışarıdan yaptıkları evlilikler, bu ailenin çekim alanının resmini çekiyor, hem de Kars Platosu sosyal dokusunun o yıllardaki betimlemesini yapıyor.
Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez
Stockholm, 13 Ocak 2010

Bakınız; 'Sarıkamış'tan Batı'ya göç, dün; bir aile ve nüfus hareketleri ile bugün'; http://karstekinsonmez.blogspot.com

4 Ocak 2010 Pazartesi

Sarıkamış'ta önde gelen bu kişilere kameramızla zoom yaparak biraz daha yaklaşalım; Altıncı yazı

Ticaret, eğitim, aristokrat yaşam, incelik ve zarafet içindeki bu ailenin evi 1936'da Sarıkamış'tadır ve Sarıkamış, dünyaya açılan iletişim kapısıdır ve ailenin ilk ve tek yazım dili Türkçe'dir demiştim.

Değerli İzleyici,
Öteki yurt parçasını ise bu çekirdek ailenin çağına göre ileri bir model olan üretim araçları ve üretilenler açısından sırası gelince izleyeceğiz. Bugün ise, aile bireylerine biraz daha 'zoom' yaparak yaklaşacağım.

Arkada ayakta duran eğitimli dört erkeğin duruşunda sıradanlık yok.

Temel aileden iki erkek kardeş, iki kız kardeşin eşleri dört erkek var.

Ayakta arka merkezde ortada yanyana iki erkek kardeş. Büyük olan, küçük kardeşin sağında.
Bu saygın hiyerarşi simgesidir.

Dört erkek, kilimdeki altıgen dört adet göbek ortasındadır. Bunun altıgen olduğunu yan boşlukta yerini alamayan üçüncü en büyük kız kardeşin eşi için boş bırakıldığını düşünüyorum. Sol uçtaki damat/a oranla daha kıdemli olan damat, büyük kardeşin sağındadır. Daha küçük yaşta olan damat, küçük kardeşin ve dört erkeğin solunda yerini almış. Açıklanmasını bekleyen hiyearşi simgesidir tüm bunlar.

İncelenirse Sarıkamış, çayırdaki ev önünde çekim yapıldığı anlaşılır. Ahşap balkona kilim gerilerek arka kapatılmış fotoğrafçı tarafından.

Daha önce de değindim, bu fotoğrafçı gerçekten işini iyi biliyor!

Bu satırların yazarı dünyanın her yerinden, on binlerce fotoğraf çekimi deneyimine dayanarak diyor ki, fotoğrafçı daha 1936’da, o günkü teknoloji ile bu işi iyi öğrenmiş ve burada bir dahi gibi tam uygulamış.

Bireylerin yüz tenlerine vuran doğal ışık, arkadaki balkonun loşluğunda yitmesin diye, bu; BİR, arkada ayakta duranların koyu renkli giyimleri ile bu; İKİ, görüntüde ışık payının artması için canlı renklerle grafikler çizen bir kilim kullanması fotoğrafçı açısından ustaca bir seçim.

Yoksa çiçekli bir başka kilim de kullanabilirdi. Fotoğrafçı ayırdında bunun. Belli ki, sunulan kilimlerden birisi seçilmiş ve oraya asılmış.

Bu fotoğrafa poz verenler bu işin ne kadar ciddiyet istediğinin ayırdındalar.

Burada bir oyun da var!

Şöyle; Bu fotoğraftaki kişilerden kaçı objektife bakıyor? Özellikle bakın! Çocuklar, evet, objektife kilitlenmiş durumdalar!

Tüm çocuklar merak ve heyecanla bakıyorlar işte. Neden ve nasıl? Fotoğrafçı bu işi nasıl başarmış?*

Kızkardeşlerden en büyük olan, eşi ve üç çocuğu ile; ayaktaki küçük erkek kardeşin hamile eşi ve beş kardeşin ablası bu fotoğrafta yok.
Önde oturan üç bayan var. Orta merkezde yanlarına aldığı beş çocuğu ile görüntüye giren bayan, büyük ağbinin eşidir ve iki yanına kıdem sırasına göre bir görümcesini sağına, genç görümcesini ise sol yana almış.

Açıklanmasını bekleyen töresel ve törensel hiyerarşi simgesidir bunlar.

Gelecek yazılarda, bu, beş kardeşten oluşan çekirdek ailenin, bir ayağını kondurduğu Sarıkamış’a paralel, 25 km öteki ikinci ayağı çevresini de sırası geldikçe görsel malzemelerle sizlere sunacağım.
Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez
Stockholm, 4 Ocak 2010

*Bu soruların ikisine doğru yanıt verenlere, bu satırların yazarı, imzalı bir kitabını armağan edecektir.