23 Temmuz 2010 Cuma

Sarıkamış 1936; Sanat gözü olan tek merkezin bakış açısı ve on dört kişinin yansıdığı bu fotoğrafa biz nereden bakacağız; On birinci yazı

Bu fotoğrafta ne var? Bu konuya neden dönüyorum? ‘Fotoğraftaki her bir birey üzerinde tek tek çalışan bir sanat gözü var,’ dedim önceki yazılarda. Karşısında kıpır kıpır on dört çift göz!

Bu sanat gözü olan tek merkezin bakış açısı ve, on dört çift gözün baktığı, on dört çift bakış açısı bu fotoğrafta söz konusudur. On dört çift göz, tek bir noktaya doğru kesik çizgelerle yaklaşıyor. Bir imgelem! Dalgalı bir deniz imleyelim. Bu, tek olan sanat gözü, dalgalı bir denizde ufka bakıyor. Ufukta ne var?

On dört çift göze bağlı on dört kişi dalgalar gibi kıpır kıpır kabarıp iniyor, iniyor kabarıyorlar. Sesler de var. Fakat o tek gözle bakan, o sesleri işitmeyecek ve çalkantılı denizdeki on dört kişiyi bir açıda donduracak. Şimdi tek göze, doğru yansıyan on dört ayrı imge var kaşımızda.

Her imge, ayrı bir çağrışım verir bakanlara. On dört ayrı imgenin karşısında bir sanat gözü ise fotoğrafçıdır. Bu fotoğrafa dönüp bu açıdan bir kez daha bakalım.

Değerli İzleyici,

Bu fotoğrafa nasıl bakacağız? Sözlükler var; İmge, eski sözde, hayal! Düş diyenler de olur. İmge konuya yaklaşımı kolaylıyor. İm kökü ile, imza gibi bir yere de götürüyor bizi.

İmge/imgelem ilk oraya çıktığı yerden kopmuştur. Çıkış yeri anlık durumdur. Fotoğraf çekildikten sonra kişiler/objeler yer değiştirir. O görüntü oradan koparak ortaya çıkar, geride kalır gibi görünür hem ileriye doğru gider. Artık imgedir o.

Her imge, karşıdan bakan için ayrı bir görme biçemi verir.

Görme biçemi, kendine özgü bir görme olduğu için farklı bir efekt/etki imgelemi ile göreni uyarır. Her kişi farklı bakar.

Burada izlediğimiz büyük fotoğraf mekanik bir kayıt değil.On dört ayrı imgeyi bir erek çevresinde toplayan bu düzen, fotoğrafçının sınırsız sayıda görünüm olanakları arasından seçmiş. Kişilerin yerleri ve giyitleri ile sınırsız sayıda seçim yapabilir. Her değişme farklı izlenim verir imgeye.

Bu bir düzenektir. On dört ayrı imgeyi bir erek çevresinde toplayan fotoğrafçı, o görünümü kendi açısından bakarak seçmiş. Bu fotoğrafın mekanik kayıt olmayışının bir nedeni budur. Fotoğrafçının bakış/görme perspektifi onu oradan alıp, kalıcı imge bütünü olarak objektifle dondurmuş.

Geometri bilenler, dümen ve karşıdaki çalkantılı deniz perspektifi ile ortaya çıkan açıların, gören merkeze doğru bir üçgen olarak fotoğrafçıya yansıyışını hayali çizgilerle izleyebilir. Fotoğrafçının görmesi ve karşıda görülenler bir perspektif konusudur. Ressam plastik malzeme üzerinde yansıladığı objelerle ve kullandığı renklerle bunu yapar.

Fotoğrafçı, çektiği objedeki nesne yer ve durumlarını değiştirerek yapar bunu. Seçim burada ortaya çıkar.

Algı efekti de bu görme biçemine bağlıdır. Karşımızda on dört kişinin yer aldığı bir imgeler toplamı var. Bu bizim imgemiz değildi ilk başta. Bu imge onları gören ve fotoğraf olarak çeken kişinin, sonradan bize ulaşan kaydıdır.

Fotoğrafçı nasıl gördü, nasıl görmek istedi ise onları bu çerçevede kaydeden kişi oldu. Bir kayıt düzeneği var. Kaydı yapan kişinin kendine özgü görüşü, işte bu görüş onun bu fotoğrafı sanat düzeyine çıkaran bireylik yetisi oldu.

Bu bireysellik bilinci, sanatta biricik olanı, ötekilerine benzemez olanı araştırandır. Sanatçıdaki bu benzemezlik, biricik olma bilinci, Avrupa’da Rönesans ile ortaya çıkar.

Sanat tarihi bilinci bu fotoğraftla bize ulaşan imge gücünü yaratır. Bu büyük fotoğrafa yansıyan mimari bütünlük, bu fotoğrafçı neden önemli sorusuna yanıt veriyor.

İyi de bu fotoğrafa nereden bakacağız? Her birey kendisi olan bir perspektiften bakar. Nereden bakılırsa bakılsın Sarıkamış 1936’da özgün olan bir yerdir burası.

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez, 23 Temmuz 2010, Stockholm

1 yorum:

  1. Güzel paylaşımlarınızın devamını diliyoruz İcra avukatı olarak kolaylıklar dileriz

    YanıtlaSil